Namazı terk etme şımarıklığımız...



Saat 07.05...
"Sabah namazı için güneşin doğmasına daha 1 saat var. 40 - 50 dakika daha uyuyup son on, on beş dakika kalkar namazı kılabilirim. Alarm kurmaya bile gerek yok(!)"

Sıcacık yatağımdaki 3 buçuk tonluk yorganı kaldırmak böyle zor geldi. Uyur uyanık halimle namazı nasıl erteleyebilirim diye hesaplar yapıyordum. "Daha güneşin doğmasına çok var. (Bilgisayar oynarken yetmeyen zaman aralığı sanırsınız 1 ömre çıktı) Hem uyuyup kalsam da kalkınca kılarım." (araya girecek işler, tembellik ve unutkanlıkla elbette ki kılmayacağımı arka planda biliyorum) Şeytanın attığı dostane(!) desteği de hissetmiyor değildim. 

Ben bu çatışmayı yaşarken uykumun açılması amacıyla telefonu elime aldım. Sonra Ali ağabeyimin vesilesiyle Afrikalı Müslümanları ve yaşadıkları şartları paylaştığı WhatsApp durum videolarını izledim ve şımarıklığım karşısında şok oldum.

Mükemmel dizayn edilmiş bir ev... İçinde iyi eğitimli mühendislerin tasarlayıp alanında uzman ustaların yerleştirip döşediği gece sabaha kadar gürül gürül yanan muhteşem doğalgaz-kalorifer sistemi. Doğalgaz ile hassas ve narin vücudunuza özel kablosuz olarak ayarlanmış oda sıcaklığı. Yine mimarlar tarafından planlanıp ustalar tarafından kusursuzca dizayn edilmiş tüm dış hayat şartlarından profesyonelce korunmuş, içeriye soğuk hava ve su sızdırmayan yalıtımlı evler.(Kapı ve pencerelere sünger ve silikon çekerek bu muhteşem yapıya. Benim de katkım olmadı değil.) Fabrikada üretilmiş özenle seçilerek iyi paralar verilerek alınmış ayağınıza layık yumuşacık halılar. Üstelik alttan ısıtma ile de desteklenmiş haldeler...
Mühendislik harikası elektrik ve elektronik tesisatlar ile aydınlatılmış lavabolar, çeşit çeşit odalar. Karanlıktan kurtulmanız için koca şarteli kaldırmanıza falan gerek yok yalnızca bir tık yeterli...

Sabahın köründe kalkıp soğukta elinizde 5-10 kiloluk bidonlar ile 2-3 km yürüyüp soğuk ve kirli su birikintisinden su taşımanızı gerektirmeyecek, belediyeler tarafından özenle arıtılarak evinizin ortasına kadar getirilmiş gürül gürül akan, imanınızın ve vicdanınızın el verdiği ölçüde özgürce israf edebileceğiniz(!) temiz ve berrak çeşme suyu... Üstelik sola doğru çevirdiğinizde sıcak akıyor. Tabii bu doğuştan hak ettiğimiz ve bize sunulması konusunda mecburiyet hissettiğimiz şatafatlı ve lüks hayatımızda suyun sıcaklığı ayaklarımızı yıkayana kadar vücudumuzun var oluş hakkı olan uygun ve mükemmel sıcaklığa ulaşmayınca şikayet etmek en büyük hakkımız(!)... 

(Okurken "Abart, abart!" diye düşündüğünüzü hisseder gibiyim. O sese "Sıradanlaştır, Sıradanlaştır!" diye mukabele ediyorum. Öyle alıştık, öyle alıştık ki sıradanlaştırdık. Tıpkı Kur'an'da sünnetullah adı verilen, Rabbimizin varlığının, birliğinin ve gücünün ispatı olarak zikredilen, sürekli gözümüzü çevirip çevirip bakmamızı istenilen, üzerinde tefekküre davet edilen güneşin doğması gibi tüm fiziksel yasalara, dakikada 90 kere bizi ölümden kurtaran kalbimizin atması gibi tüm biyolojik yasalara yaptığımız gibi... Hakikatte bu acziyet içindeki kibir değil midir...)  

Tüm bu imkanlar orada, Afrika'da parmağını kaldırmış yenice şehadet getiren Müslümanlarda yok. Ve onlar da bizim gibi aynı ibadetlerle mes'uller. Hem de çok daha farklı imkanlarda ve daha çetin şartlarda... Koşullar ne olursa olsun 5 Vakit namaz onlara da farz... İftarlık mükellef sofra kurup kuramayacağı belli olmasa da oruç onlara da farz. 

Onlar o ortam ve şartlarda bu ibadetleri yerine getiriyorken(ecdadımız kendi dönemlerinin şart ve zorlukları içinde ihlas ile yerine getirmişken) biz alttan ısıtması olmayan camileri, iyi ışıklandırıldığı halde altın yaldızlı süslemesi istediğimiz gibi olmadığı için içimizde yeterince hoş duygular oluşturmayan mescidleri, imamı zevkimize uygun okumadığı için cemaati, ya da mahalle camisi evimizin hemen karşısında olacak kadar yakın olmadığı için camiye gitmeyi terk ediyoruz. Aman Allah'ım şu şımarıklığımıza da bir bakın! Hayır, hayır! Teknoloji ve seri üretimin henüz olmadığı 100-200-300 belki 1400 sene öncesine gitmemiz gerekmiyor... Tüm bunları ilm'el yakîn olarak bilgi düzeyinde hepimiz biliyoruz. Ancak bilmek aksiyon almak için yetmiyor. Ayne'l yakîn ile görmemiz için, hakka'l yakîn ile yaşayıp idrak etmek için yanı başımızdaki coğrafyalara belki de yakın komşumuza bakmamız bile yeterli.

Anlaşılan tarihe, şartlara, zamana ve mekana daha geniş bir açıdan bakıp değerlendirdiğimizde bu sıcacık evlerimizle, konforlu yatak ve yorganlarımızla yatacak yerimiz yok....

Utanıyorum...
Utanıyorum Allah'ım.
Utanıyorum emrini terk edecek kadar cüretkar ve şımarık oluşumdan.
Utanıyorum şükrünü eda etmeye bile gücümün yetmeyeceği nimetlerinin kadrini bilememden...

Ayn'el yakîn bu hissiyatımı anlamanız  için birkaç durum videosu örneği bırakıyorum. 
Hakk'al yakîn bilmemiz için sanırım Ali hocam gibi oralara gitmemiz gerek. 

Kütahya Altın Çocuk Derneği Başkanı M.Ali Koyuncu abimizin çekip tanıtmış olduğu yukarıda da bahsettiğim WhatsApp durumlarına bir iki örnek(videoların bağlantıları yalnızca bu yazıya özel paylaşılmıştır) :

Afrika'da Su Taşıyan Çocuklara Canlı Örnek:



Afrika'da Bir Mescid:











Namazı Tehir Etme Psikolojisi Hakkında Blog Sayfasına Ulaşmak İçin Tıklayınız:


Youtube Kanalımda Oluşturduğum Namazı Anlamak ve Yaşamak Üzerine Oynatma Listesi















Post a Comment

Daha yeni Daha eski