İslam'da Hoşgörü ve Savaş Ahlakı
Sistemleri şahıslar üzerinden eleştirmek yanlıştır. Fikir fikir zemininde tartışılır. Demagoji ağzı ile eleştirilmez. Epistemolojik olarak, ontolojik olarak varlığı tanımlamasını ahlak inşa etmesini, hayatı anlamlandırmasını isteriz. Bu minvalde fikirleri tartışırız. Bir fikir fikir düzleminde tartışılır.
Kur'an'ı Kerim Güçlü olanın haklı olmadığını söyler. Dünyadaki güç haklılık, hak üzere olmak değildir der. Zengin olan güçlü olduğunu iddia eden kibirli kavimlerin helakından bahseder. Firavun gibi gücü ve zenginliği yüzünden kibirde zirve yapmış örnekleri kıyamete kadar insanlığın önüne koyar. Onların nasıl helak olduklarına bakmamızı ister. Nasıl ki firavun, haman veya karun yüksek imkanlara, güce ve zenginliklere rağmen nasıl hak üzere değilse bugün Müslüman coğrafyalar kan gölüne döndü diye, kapitalizm güçlü diye hak üzere değildir. Eğer bu kıstas olsaydı yer yüzünde tek haklılar güçlüler ve zenginler olur. Bir fikir başka sonuçlar doğurur. Sonuçlarını düşünmeden analiz etmeden fikir ortaya koyan kişiler kahve muhabbeti yapmaktan öteye gidemezler.
Mağlub bir medeniyet ekonomisiyle sosyal koşulları ile tenkit edilmez. Mağlubun halinin çok kötü olması galibin ahlaksızlığını gösterir.
Balkan coğrafyasında Fas, Cezayir Tunus endülüs'teki fütuhatlara bakabiliriz. Buraları Müslümanlar ele geçirdiğindeki hali ile Hristiyanların ele geçirdiğindeki haline bakın.
Mesela ortadoğudan ya da zencilerden şikayet ediyorlar Sömürmüşsün, yurdundan etmişsin, eğitim ve yaşam haklarını engellemişsin otobüse binerken bile sen arkada otur diye aşağılamışsın, hiçbir alanda fırsat eşitliği oluşturmamışsın, televizyonda zenciler ya da müslümanlar aleyhinde menfi algı oluşturmuşsun. Dizilerinde filmlerinde sosyal medya ve reklamlarında bugün cihadçı şeriatçı müslüman dendiğinde aklına Allahuekber diyerek ortalığı patlatan ışid'çi sakallı tipler gelmektedir..
https://youtu.be/eSODWqqmOIg?t=633
Oyuncak Bebek Deneyi (İçselleştirilmiş Irkçılık)
https://youtu.be/8Ky2JluqZ1w
1865 de kölelik kaldırılıyor ama siyahileri aşağılama ve toplumda ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapmaya devam ettiler.
1964 de Rosa Park Otobüste beyaz bir adama yer vermediği için isyanlar başladı.
Celaleddin Vatandaş - Hristiyan Kültürünün ötekileştirme alışkanlığı:
İslam’ın Yayılış Tarihine Giriş - Ebu’l Fadl
Kitap 14 bölümden oluşmaktadır ancak daha çok iki ana bölümde toplanmıştır.
1. Bölümde
İslam’ın yayılmasını etkileyen
faktörlerden, hoşgörüsünden bahsetmektedir (Anlayış) şiddet
ile ilişkilendirilemeyeceğinden ve batı tarihi ve dini kıyasından en
bahsetmektedir.
2.
Bölümde
Dini etkisinden
bahsetmektedir.
İslam inancı
İslam inancının yalın oluşu.
Akla
uygun oluşu
Canlılığı, yapıcılığı, kuşatıcılığı ve tutarlılığı tüm
bunların yanında diğer dinlerdik dini ve manevi yozlaşmalardan bahsetmektedir.
Diğer bölümlerde ise:
Entelektüel Etkinliklerinden, ahlakından
ve ortaya koyduğu töreden.
Kültürel olarak ortaya koyduğu mirastan.
İnsanlara karşı olan sevgisinden
Ekonomik etkisinden, Siyasi gücü ve tesirinden bahsetmektedir.
Aynı zamanda eğitim faaliyetlerinin ve
hicretin etkisinden bahsediyor...
Batılı bilim adamları İslam’ın yayılması
karşısında önyargılı davranmaktadırlar. Düşmanca duygularla hareket
ederek İslamı yalnızca savaşla yayılan ve zorba imparatorluklar
ve hanedanlardan ibaret olarak tanıtmışlardır.
Gelebilecek itirazları da değerlendirerek daha
çok batılı kaynakları ve kitapları kullanmayı tercih ettiğinden, diğer
dinlerden bahsederken amacının Analoji ve sataşma yapmak
olmadığından bahsetmektedir. 12
İslam maddi sebeplerden ve dış etkenlerden
ziyade zihinsel ve ruhsal olarak yayılmıştır. 16
İnsanların Müslüman olmaları her şeyiyle İslam’ı
öğrenmeleri çözümlenmesi zor sebepler ve nedenler örgüsü ile olmadı. 18
İslam’ın yayılmasında Müslümanların hoşgörüsünün
yanında emri bil ma'ruf nehyi ani'l münker öğretisinin uygulanmasının
etkili olduğunu belirtmektedir.
Çünkü İslam’da propaganda sistemi, tören
ekipleri, aracılar ve misyoner faaliyetleri yoktur.
Diğer Bütün dinlerin tarihinde insanca
olmayan yollarla sağlanmış geçici ve yüzeysel din değiştirmelere
rastlayabiliriz. Fakat buna sahih İslam kaynaklarınca asla cevaz
verilmemiş ve bu yöntemler, İslam öğretisinin ve geleneğinin en sahih kaynağı
olan Kur'an'da şüpheye yer bırakmayacak şekilde yasaklanmıştır.
Hz. Ömer'in yayımladığı savaş bildirgesi:
"Yolunuza çıkan meyvelikleri, işlenmiş
tarlaları bozmayın. Doğru olun, mağlupların duygularını incitmeyin. Zaviyelerde
ve manastırlarda yaşayan ruhanilere saygılı olun, onların yapılarına
dokunmayın."
İslam ordularının hareket prensibini ortala
koymaktadır.
Ayrıca Müslüman olmayan halk yani zımmilerin
belirli vergileri verdikten sonra her türlü dini ve ekonomik özgürlüğün
tadını çıkarırken zekatlardan ile mükellefei gulub olarak
yararlanırlarken Hristiyan toplumların Yahudilere uyguladıkları planlı
katliamlar ya da İspanya Engizisyonu'nun, dinden dönenlere uyguladığı
insanlık dışı eylemler Müslüman idareciler altında yaşamayı tercih etmişlerdir.
Hristiyan ülkelerde Yahudi ve Müslümanlara gösterilen tavırla İslam
ülkelerinde kitap ehline karşı gösterilen tavır arasında çok ciddi anlamda
fark ön plana çıkmaktadır.22
«On yedinci yüzyılda Antalya Ortodoks Patriği
Makarios, Roma Katolik Kilisesine bağlı Polonyalıların, Ortodoks Kilisesine
bağlı Ruslara reva gördükleri insanlık dışı davranışlarla Osmanlı Sultanı
tarafından Ortodoks Hristiyanlara karşı gösterilen hoşgörülü tavrı
karşılaştırarak Sultan için dua eder: «Allah, Türk hakimiyetini ebediyyen devam
ettirsin. Çünkü onlar, vergilerini aldıktan sonra teb'alarından, Hristiyan
olsun, Nasturi olsun, Yahudi olsun hiçbirinin din işlerine karışmıyorlar. Oysa
şu mel'un Polonyalılar, din kardeşleri, kendilerine baş eğmeğe razı oldukları
halde, onlardan vergi ve haraç topladıkları yetmiyormuş gibi, binlercesini de
alçakça şehit ettiler.>23
Hz. Ömer Kudasar fethi sonrasında Resurrection
Kilisesine namaz kılma davetini kiliselerin camileştirilmesi
geleneği başlatır diye reddederek Constantin kilisesinin avlusunda kılmıştır.
24
İslam politik gücünün zirvesindeyken dahi etkin
bir sindirme politikasından uzak durmakla kalmayıp aynı zamanda etkin
bir birlikte var olma coexistence düzenini yürürlüğe koydu. Bu da Hristiyan ve
Yahudilerin Müslüman ordularına seve seve kucak açmalarına sebep
olmuştur. 25
Cizye ödemek ikinci sınıf halk görüntüsü verdiği
iddia edilmekte ancak bunun askeri görevlerle ilgili olduğu unutulmaktadır.
Zımmilerden alınan cizyenin zekâttan farkı sadece bir isim ayrılığı gibi
görünmektedir. 26
İslam ve
Şiddet
İslam’ın şiddetle
yayılmadığına örnekler verdiği gibi Hristiyanların İncil'de ki <Onları kabul
etmeleri için zorlayın> sözü ile güçlendiklerinde inanmayanlara karşı zor
kullandıklarını hatta Hristiyan kılıcını Hristiyan kanı dökmek için bile
kullandıklarını söylemektedir. 31
Güney Habeşistan’a Hristiyanlığın zorla
benimsetildiği bilinmektedir.
Hristiyanlık nerede yaygınlaşmışsa orada bu, her
zaman yerlilerin hayatları ve kültürleri pahasına gerçekleşmiştir.
Hristiyanların İspanya'da Müslümanlara yaptıkları, Moğolların yaptıklarından
daha kötü değilse, onlardan geri kaldığı da söylenemez. Katliam ve şiddet
birçok hallerde bizzat Kilise liderleri tarafından sahneye konmuştur. «1703
yılında zamanın Montenegro Piskoposu Daniel Petrovich, Hristiyan kabileleri bir
araya toplayarak onlara, ülkeleri ve dinleri için tek umudun aralarında yaşayan
Müslümanları yok etmek olduğunu söylemiş; bunun üzerine, İslam'dan çıktığına
yemin edip de Hristiyanlığı benimsemeyen Müslüman Montenegrolular büyük bir
soğukkanlılıkla Noel arifesinde katledilmişti.» (68) 1325 de Papa XXII John,
Bosna Kralına yazdığı bir mektupta, ülkesinde yaşayan mürtetlerin
(Müslümanların) hepsinin yok edilmesini istiyordu.
Oldukça açıktır ki Müslümanların dinsel içerikli
savaş tutkusu, ancak böyle bir tutku aşırı biçimlerde hasımlarında, özellikle
de Hristiyanlarda ortaya çıktığı zaman dışa yansıyordu (70). Bu durum özellikle
İspanya'da, Sicilya'da ve Haçlı Seferleri sırasında (Ortadoğu'da) bütünüyle
böyle oldu. Lucera'daki Arap Kolonisi M.S. 1300 yılı 14-15 Ağustos günleri
Anjou'lu Charles'in buyruğuyla tamamen yok edildi. Lucera'li Müslümanlar zorla
Hristiyanlaştırıldılar ve böylece Sicilya'da İslâm'ın varlığı, şiddet yoluyla
sona erdirilmiş oldu (71). Buradan açıkça ortaya çıkıyor ki; Batılıların
İslâm'a yamamağa çalıştıkları şiddet din görüntüsü kadar, Hristiyanlık hakkında
yaratmaya çalıştıkları mukabil barış dini görüntüsünün de gerçekle hemen hiçbir
ilgisi yoktur. İşin tuhaf yanı da şu dur ki, dinsel içerikli bu kadar kanlı
savaşlara katılmış 36. Sayfa
Haçlı Seferleri gibi bir seri yıkımlar, facialar seline yol açmış
kimseler, kalkıp, karşıtlarınınkine şiddet dini derken, kendi dinlerinin bir
barış dini olduğuna inanırlar... (72). Bazı yazarlar, bu barış dini
anlayışının uygulamadan çok, bir idealle ilgili olduğunu kabul etmiş ve Haçlı
Seferleri'nin amacını, düşmanın zorla dine sokulması değil fakat, sonraları
Thomas Aquinas'nın da belirttiği gibi, Hristiyanlığın önüne çıkan kâfirlerin
engellenmesi olarak göstermeğe çalışmışlardır. Belki de bu amaç, Hristiyanlara
tapulu toprakların geri alınmasını da içeriyordu (73).
Buradan çıkarak, ana görüntüleriyle
Hristiyanlığın, Orta Çağ’da Haçlı Seferleri ve Engizisyonlardan, modern
zamanlarda da sömürgecilik ve yağmacılıktan ibaret olduğu sonucuna
varmak yanlış olmayacaktır. Öyleyse Hristiyanlık, yayılmasını bütünüyle zora ve
sömürgeciliğe borçludur. Yayılması, Avrupa'da şiddet yoluyla, Avrupa dışında
ise sömürgecilikle gerçekleştirilmişti. Hristiyanlığa yaranmak için Avrupa'da
nasıl çarpık bir İslâm imajının oluşturulduğunu cesaretle açıklayan W.
Montgomery Watt gibi nispeten tarafsız bilginlere rastlamak, her şeye rağmen
sevindiricidir.37. Sayfa
İKİNCİ BÖLÜM
İslam’ın kelime anasından bahsetmektedir.
Müslüman kendini her an ve alanda Allah'a teslim edendir.
Analoji ve önyargılar sonucu İslam'a sonradan
yakışıtırılmaya çalışılan Muhammedan sözünün Christian Crist'e tapanlar
şeklinde benzeterek üretildiğinden bahsediyor. Hac suresinin 78 ayetinde
Müslüman ismini Allah'ın bizzat kendisinin koyduğunu söylüyor. Bu bilgi benim
için yeni bir bilgi olmuş oldu. Her ne kadar zamanında meal okumuş olsak da hiç
bu gözle ayetleri yorumlayıp okumamışız.
61.s
Ancak biz Hristiyanların İsa'ya taptığı gibi Hz.
Muhammed’e tapmıyoruz. Hristiyanlığa göre Hz. İsa tecessüm etmiş bir
tanrıdır. Bizde ise Peygamberimiz Allah'ın kulu ve elçisidir. Aynı zamanda
Allah'ın değil İslam’ın tecessüm etmiş halidir. Peygamberimiz getirdiği şeyin
ta kendisi olmamıştır. Peygamberimiz başkalarının inanmasın istediği şeyi önce kendi
inanmış ve onu uygulamasını ortaya koymuştur. Hatta kendisi ümmetine
emrettiğinden fazlasını yapmıştır. Teheccüd namazı, visal orucu vs..
Sayfa 63
Ayrıca diğer Peygamberlerin de aynı şeye davet
ettiği hepsinin Müslümanlar olarak adlandırıldığı bu yüzden İslam’ın
doğal din olduğundan bahsetmektedir64. Syf
İnancını Allah'ın Birliği Tevhid ve Risalet
üzerine kurulan ilkesine dayandığından bahsediyor. Risalet’in de Hristiyanlık
Budizm ve Hinduizmin tersine Tevhid ilkesinden türediğini söyler.
İslam'ın Allah ile Kulu arasında ruhbanlık,
zaman, yer ve benzeri herhangi bir aracı veya koşul tanımaması da Tevhid
ilkesine dayanmaktadır. Bu tarz koşullar diğer dinlerde bulunmaktadır. Kilise
Allah adına konuşabilecek tek ve son otoritedir. Kilisenin sözü Allah'ın sözü
ile eş değerdir. İslam'da çocuk suçsuz olarak Doğan ve birisinin onu vaftiz
etmesine ya da kutsamasına ihtiyacı yoktur. İnsan doğduğu haliyle zaten değerli
ve kutsal bir varlıktır. Doğrudan doğruya Allah'a bağlıdır. Onun adına
birisinin insanı affetmesine gerek yoktur.
İslam’ın kılıç
yoluyla yayıldığını iddia eden misyonerlerin ya kasıtla böyle bir şey
söylediğini ya da cihad anlayışını tam olarak bilmedikleri için böyle
yaptıklarından bahsedilmektedir.
238
Tarih boyunca İslam
barışçı yollarla yayılırken düşmanları İslam’ı durdurmak için hep kaba güçlere
başvurmuştur.239
Kaynağı ve amacı
açısından dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında, politika ile din, fiziksel
değerleıle manevi değerler arasında bir uyuşmazlık söz konusu olmadığından
bahsetmektedir. Buna rağmen günümüzde oluşturulan algılarla İslam’ı kendi iddia
etmediği şeylerle iftira etmektedirler. Bu çok ilginç gelmektedir bana. Sanki
üzerine iftira atılmış bir gencin kendini kanıtlamaya ve derdini anlatmaya
çalıştığı hal gibi bir hale benzetiyorum. 251.
İlerleyen bölümlerde
İslam’ın uyanan bir deve benzetmektedir. Özellikle ırksal eşitliğin olması
İslam’ı emperyalizm ile lekelenen Hristiyanlıktan çok daha cazip kılmaktadır.
274. S
İslam’ın Uzak Doğu
ve Çin, Afrika Asya ve Avrupa devletler arasından eknomik işbirliği ve
kaynaşmaları sağladığından bahsetmiştir. Özellikle de müslüman tüccarlar
vasıtasıyla İslam’ın yayıldığından bahsetmetedir. 302
Sadece barışı ve
güvenliği sağlamakla kalmayıp hanlar, kervansaraylar, köprüler, yollar inşa
etmişlerdir. 303
İslam’ın silm yani
barış-selamet kökünden geldiğinden bahsetmektedir. Bugün anlamının tersine İslam
terör ile bağdaştırılmaya çalışılmaktadır.
“Hristiyanlık ise
her türlü barbarlığı tarihinde barındırdığı halde, akıl ile çelişen her türlü
tezatlığı barındırmasına rağmen günümüzde sanki barış ve ilerleme dini sadece
Hristiyanlıkmış gibi lanse edilmekte. İslam üzere bir deneme adlı yapıtında
Venkata Ratnam şöyle anlatıyor: Tek Allah inancının yozlaşmasıyla 3’lü tanrılı
tuhaf bir inançla Hristiyanlık artık İsa’nın değil kilisenin dini olarak
tanımlanmalıdır.”
351
Yorum Gönder