Asr Suresindeki Bomba Metaforu

.


BOMBA METAFORU


Yabancı bir ülkede, içinde sevdiklerinizin de bulunduğu, kendi askerlerinizi düşman elinden kurtarmak ve onlara devletinizin gücünü göstermek üzere bir yurtdışı görevine gönderiliyorsunuz. Bu tehlikeli görev sırasında işler sarpa sarıyor ve başınıza aldığınız ağır bir darbe sonucu bayılıyorsunuz.


Saatler sonra, kendinize hiç bilmediğiniz bir yerde gelmeye başlıyorsunuz. Ancak aldığınız darbenin etkisiyle yarı uyanık bir haldesiniz. Büyük bir binadasınız ve binanın kolonlarına bağlanmış devasa bir saate bağlı zaman ayarlı bombalar var. Zaman hızla tükeniyor, siz ise baygınsınız. Böyle bir durumda hayatta kalmak için ilk yapmanız gereken şey nedir?


Uyanmak.


Eğer kurtulmak istiyorsanız orada öylece kalamazsınız. Bu, sonunuz olur. Yapmanız gereken ilk şey, uyanmak.

O anda çok güzel bir rüya görüyor olsanız bile...



Rüyanızda çok başarılı bir şirketin CEO’susunuz. Muhteşem zengin olmuşsunuz, üstü açık sarı ya da kırmızı Ferrari’nizle tatile çıkmışsınız. Hayattan zevk alıyorsunuz. “Yaşıyorum bu hayatı kardeşim” diyorsunuz. Ama uyandığınızda ne fark ediyorsunuz?


Zamanın hızla tükendiği, saatli bombaların olduğu bir binadasınız. İlk şart uyanmak.


Uyandığınızda, “Ah, ne kötü bir durumdayım! Oysa çok güzel bir rüya görüyordum. Keşke geri uyusam,” derseniz, nasıl bir insan olduğunuz ortaya çıkar. Ya çılgınsınızdır ya da gerçekle yüzleşmeye cesaretiniz yoktur. Çünkü gerçek, zordur. Bu yüzden uyanmışken tekrar uyumayı seçersiniz.


Eğer bu kişi, canının tehlikede olduğunu bildiği halde geri uyursa, kendinden başka kimi suçlayabilir? Hiç uyanmamış olsa neyse…



Peki tamam, diyelim ki uyandı. “Of, ne berbat bir durum,” dedi. Şimdi ne yapabilir? Binadan çıkmak zorunda. Çıkışın nerede olduğunu bilmese bile onu dışarı çıkarabilecek her ihtimali denemeli.



Çıkışı arıyor, buluyor. Ama bir bakıyor ki, kuzeni ayağından ona zincirle bağlı. O da orada, baygın halde yatıyor. Zaman tükeniyor. Şimdi ne yapacak? Onu uyandırmak zorunda. Onu sevip sevmediği fark etmez. Kendisini kurtarmak istiyorsa onu da uyandırmak zorunda. Çünkü o zincirli, ve o uyanmazsa sen de patlarsın.


Uyandırıyor. Ama kuzeni şöyle diyor:

“Hey! Çok güzel bir rüya görüyordum. Ferrari sürüyordum. Sen bunu mahvettin. Keyfimi kaçırdın. Beni boşuna kaldırıyorsun. Ben geri uyuyacağım, bana ne!”

Ona “Tamam, her neyse, seni zaten sevmiyordum, ne halin varsa gör” diyebilir misin?



Hayır. Geri uyusa bile, “Hayır! Uyan! Başımız belada! Gitmeliyiz, hadi!” dersiniz.

Gerçek inkar edilemez. Onu ikna edene kadar uğraşırsınız. Sonunda “Tamam, ne yapacağız?” der.

“Birlikte çıkmalıyız,” dersiniz.


Ve birlikte çıkışa koşarsınız. Ama bu kez diğer odalarda teyzeniz, halanız, komşunuz, oğlunuz, kızınız var. Şimdi ne yapmalısınız? Onları da gerçeğe karşı uyarmalısınız. Uyanmalarını sağlamalısınız.


Süreç devam eder. Bu insanların hayatta kalmasını sağlayan dört temel aşama vardır:


1. Önce uyanmalı

2. Sonra kurtulmak için çabalamalı

3. Ardından diğer bağlı oldukları insanlara gerçeği anlatmalılar

4. Bu konuda sabrı kendilerine ve çevrelerine hatırlatmalılar

“Gerçek bu! Hadi gidiyoruz! Gidiyoruz!”

Ve yorulsalar bile, içlerinden biri “Off, yoruldum. Daha fazla yapamayacağımı sanıyorum,” dese bile, diğeri “Hayır, hep birlikte hayatta kalacağız. Yapmalısın. Hadi, devam et!” der. Tıpkı filmlerdeki gibi.

Koşar. Koşamayacağını düşünse bile koşar. Çünkü kurtuluşları birbirlerine bağlıdır.



Allah, Asr Suresi’nin sonunda şöyle der:

Vel Asr – Andolsun zamana (Zaman hızla tükeniyor).

İnnel insane le fî husr – Gerçek şu ki, insan kesinlikle ziyandadır.

İllellezîne âmenû – Ancak iman edenler,

Ve amilûs sâlihâti – ve salih ameller işleyenler,

Ve tevâsav bil-hak – ve birbirlerine hakkı tavsiye edenler,

Ve tevâsav bis-sabr – ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna.


İnanılması gereken ilk şey ne?

Hüsranda oldukları gerçeği. Patlamak üzere oldukları.

Eğer buna inanırlarsa ve imanlarını sağlamlaştırırlarsa, zaten kaçış yollarını aramaya başlarlar. Dışarı çıkaracak ne varsa onu yaparlar.

Allah bize şunu anlatıyor: Salih amel işleyenler, yani iyi şeyler yapanlar, durumu düzeltmek için çabalayanlar…

Burada "salihât" kelimesi sıfattır. Asıl anlamı “bir şeyleri düzelten” demektir. Tehlikeli bir durumdan kaçmak, boğulurken yüzmek gibi…

Ama insanlar birbirine bağlı oldukları için başka ne yapmaları gerekir?

Birbirlerine hakkı söylemeleri gerekir.

Gerçeği, doğruyu söylemek. 

Onları uyandırana kadar tekrar tekrar. “Gerçek bu!” demeliler.

Tekrar tekrar uyarmak. Bu, hakkı söylemektir.

Tahammülün bitebilir.

Bu yüzden Allah bu sûreye “sabrı tavsiye edenleri” de ekliyor.

Sabır: kararlılık, sebat, azim demektir.

Bu çabayı sürdürmelisin, çünkü kurtuluşun buna bağlıdır.

Sonuç olarak, bu dört şeyi yapmazsan bina patlar, yıkılır ve hayatını kaybedersin.

İmanın olsa da, iyi ameller işlesen de, hakkı söylesen de sabrın yoksa yine kaybedersin.

Hayatta kalmak için bu dört şartın hepsi gereklidir.

Bu yüzden Allah bu dördünü “ve” harfiyle birbirine bağlamıştır.

---

Metaforlar ve Kavramlar:

Yurtdışı görevi <-> İnsanın cennetten dünyaya, Allah’ın halifesi olarak gönderilmesi

Saatli bomba, boğulmak <-> Asr, yani hızla tükenen zaman

Uykuda olmak / uyanmak <-> Gafletten çıkmak, iman etmek

Binadan kaçmaya çalışmak ya da Yüzerek kurtulmak, kaçmak <-> Salih amellerle meşgul olmak

Zincirle bağlı sevdiklerimiz <-> Gerçeği söylemekle yükümlü olduğumuz insanlar

Yorulan, vazgeçen insanlara destek olmak <-> Sabrı tavsiye etmek

1. Zaman tükeniyor

2. Bütün insanlar kayıpta

3. Ancak iman edenler hariç

4. Onlar salih amel işler

5. Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye ederler



---


Kaynak: Nouman Ali Khan’ın tefsirlerinden derlenmiştir.

Hazırlayan: Ahmet Hamdi Ayyıldız



Post a Comment

Daha yeni Daha eski